Emek

İlkel toplumlarda çalışma fiziki ve yıpratıcıdır, fiziksel ihtiyaçları karşılamaya yönelik bir zorunluluktur ve karşılığında ödeme yapılması gerekmez. Antik Yunan’da çalışma, köleler tarafından yapılan bir faaliyettir. Çalışmaya verilen önem ancak Ortaçağ sonlarında artmaya başlamıştır. İzleyen dönemlerde A.Smith; çalışmanın ve örgütlenmiş emeğin değer yarattığını vurgulaması, Hegel’ci felsefenin çalışmanın insanın özü olduğunu ve Marx’ın çalışmanın dünyayı daha insani değerlere kavuşturmak için var olduğunu belirten düşünceleri ortaya çıkmıştır. 1848’li yıllar özgür çalışma hakkını yaşama hakkı ile eşdeğer gören düşüncelerin ortaya çıktığı yıllardır. Bu yönüyle çalışma kavramı, toplumsal yaşamı öğrenmenin bir yolu ve toplumlarda ekonomik ve politik bir bağ kuran bir kavramdır.

Üretimin en önemli unsuru “insan emeği” dir. Kıtlığa karşı açılan savaşta insanlığın en büyük yardımcısı, yine insan emeği olmaktadır. Bu nedenle insanların çalışma gücünün çeşitli biçimlerde üretim süreci içinde yer alması büyük önem taşımaktadır. İster kafa gücü ile ister kol gücü ile ister düz işçi olarak ister eğitimle elde edilmiş, ister yaratılıştan olan yetenek ve becerikliliği ile ister yönetici, ister uygulayıcı olarak üretime katılan her türlü “beşeri kaynak” “emek” adı altında toplanmaktadır.

Üretimin en önemli unsuru olan insan emeği, bir ülkenin sahip olduğu nüfus miktarı ile sınırlıdır. Fakat genellikle gerçek sınır, nüfus miktarının da çok altındadır. Çocuk ve çok genç yaştaki nüfus ile çok yaşlı olanlar üretime katılmazlar. Çalışacak yaşta olanlardan herkes üretime emeği ile katılmak itemeyebilir. Emeği ile çalışmak isteyenlerin sayısı toplam nüfusun altında olabilir.

Ülkenin üretimde kullanabileceği “beşeri kaynakların” miktarı sadece çalışmak isteyenlerin sayısı ile de sınırlı değildir. Aynı zamanda bunların günde kaç saat, haftada kaç gün, yılda kaç hafta çalışmak isteyecekleri de bu sınırı etkileyen önemli unsurlardandır.

Öte yandan, bir ülkenin sahip olduğu işgücü miktarını “yıllık insan gücü saati” olarak tanımlasak bile, bu tanımlama da kesin bir şey ifade etmeyecektir. Çünkü emeğin kalitesi de çok önemlidir.

İyi beslenmiş ve sağlıklı insanlarla, beslenme yetersizliği ve hastalıklar içinde kıvranan insanların çalışma süreleri aynı olsa bile, üretime katkıları aynı olamaz. Yeterince eğitilmiş mutlu kişilerin çalışması ile eğitilmemiş ve mutsuzluk içindeki kişilerin çalışması aynı verimlilikte olamaz. Çalışmayı seven ve bunu onurlu bir uğraş sayanlarla, bu düşüncede olmayanların çalışmalarının sonuçları bir olamaz.

Bir ülkenin sahip olduğu “insan gücü” hangi bileşimde olursa olsun, belirli bir dönem için o ülkenin üretimde kullanabileceği toplam “emek” miktarı ile sınırlı olacaktır (Üstünel, 1988:35).

Emek ilişkileri ekonomik analizler çerçevesinde geliştirilen analiz yöntemleriyle incelenmektedir. Kaynakların kıtlığı ve rasyonellik, ücret ilişkileri, emek analizlerinde farklı ve önemli bir yere sahiptir.