İstihdam
1970’lerden bu yana OECD ülkelerinin çoğunda sürekli artan işsizlik oranları 1990’lara gelindiğinde 1930’lardan beri yaşanan en yüksek düzeye çıkmış bulunmaktadır. Hemen hemen bütün iktisatçılar işsizliğin ulaştığı boyutun önemi üzerinde hemfikirdir. Ancak asıl tartışma konusu işsizlik sorununu kaynağının ne olduğu konusu etrafında yoğunlaşmaktadır.
Günümüzde toplumlarının en önemli makroekonomik sorunu işsizlik ve istihdam alanında yaşanmaktadır. Özellikle bilgi çağının değişen teknolojik ve ekonomik yapıları içinde ve küreselleşme süreci ile birlikte işsizlik, hemen hemen bütün toplumlarda hızla yayılmakta ve ekonomilerin en dikkat çekici sorunlarından biri haline gelmektedir.
İşsizlik sadece gelişmekte olan ülkelerin değil, gelişmiş ülkelerin de önemli bir sorunudur (Ekin, 2000: 25).
İşsizlik oranlarının yüksekliği gelişmiş ülkelerde (GÜ) emek piyasasının esnekliği ile ilgili tartışmaları yoğunlaştırmış ve özellikle de reel ücretlerin işsizliğe ne derece duyarlı olduğunu ölçen çalışmaların hız kazandığı günümüzde esnek çalışma biçimlerine geçme bir zorunluluk olarak çalışanlara sunulmaktadır.
Öte yandan ücretlerin payında meydana gelen düşüşe bağlı olarak kârlardaki artışa rağmen GÜ’nün istihdam yaratma kapasitelerindeki azalmaya vurgu yapan çok sayıda çalışma bulunmaktadır. Bu bulgular, ücret ve emek piyasası katılığı konusundaki geleneksel neo-klasik varsayımlardan çok, işsizliğin talep yönüne işaret etmektedir (Ansal, Küçükçiftçi, & vd., 2000:1).
Diğer yandan çoğu OECD ülkesinde hem talebin hem de ücret düzeyinin belirleyici olduğunu öne sürerek tartışmayı, eksik talep veya yüksek reel ücret düzeyi arasındaki zıtlığa dayanan Keynesyen ve Klasik işsizlik ayrımının ötesine taşımaya çalışan iktisatçılar da bulunmaktadır.
Gelişmiş ülkelerin yanı sıra, gelişmekte olan ülkelerde özellikle 1970’lerin sonundan beri çeşitli aşamalarda uygulanmakta olan yapısal uyum politikalarının ardından işsizlik sorununun hâlâ önemini koruması emek piyasalarıyla ilgili çalışmalara olan ilgiyi artırmıştır.
Dünya Bankasının ve Uluslararası Çalışma Örgütünün (ILO) de son dönem raporlarında, emek piyasası düzenlemelerindeki reform sürecinin ve emeğe olan talebini artırmak için emek piyasasında esnekliğin ne kadar önemli olduğu konusu üzerine yoğunlaşmaktadır.
Türkiye’de de işsizlik olgusunun son derece öenmli bir ekonomik problem olduğu, var olan istihdam yapısı ve özellikle de eksik istihdam oranları incelendiğinde bu sorunun resmi işsizlik oranlarının oldukça üzerinde olduğu görülmektedir.
Türkiye ekonomisinin iş yaratma kapasitesi çok önemli bir sorun haline gelmiştir (Ansal, Küçükçiftçi, vd., 2000:1).